Sinemada Okşadım Konutta Becerdim

Arkadaşımın Kapalı Karısını Orospuya Çevirdim

Merhabalar. Adım Nahit, 32 yaşındayım. Senelerce bir fabrikanın müdürlüğünü yaptıktan sonra, 7 yıldır tecil ettirdiğim askerliğimi yapmak için müracatta bulundum. Fabrikada tüm personel tarafından sevilen, sayılan, aynı zamanda çok otoriter biriydim. Fabrikanın yemekhaneden mesul aşçısı, Erkan adında genç biriydi ve iki ay evvel 17 yaşında bir kızla evlenmişti. Düğününe beni de davet etmiş, ben şehir dışında olduğum için düğünlerine gidememiş ve evlendiği kızı görememiştim, fakat çokta merak ediyordum. Bu arada erkan benden çok korkar, aynı zamanda çokta saygı gösterir, her zaman günlük menü dışında bana özel yemekler yapar, bazen de, “Müdürüm bir gün seninle kafaları çekelim, mezeler benden!” tasayı. Ama bir cinsli işlerimizin yoğunluğu sebebiyle fırsat bulamamıştık. Neyse günüm geldi işimden ayrıldım ve askere gittim.

Askerden geldikten sonra oturduğum apartmanın altında boş olan bir dükkanı kiraladım ve inşaat malzemeleri üzerine bir işyeri açtım. Aradan 6 ay kadar geçmişti, bir gün fabrikaya daha önceki işverenimi ziyaret için gittim. Fabrikada benim yarıyılımdan çalışan hiç kimse kalmamış, tam personel yenilenmiş, işveren işleri baya bir küçültmüştü. Çalışanlara yemekhane mesulü Erkanı sordum, onun da işten ayrıldığını ve yemeklerin tabildottan geldiğini söylediler. 15 gün kadar sonra bir gün sabah dükkanın önüne bir sandalye atıp güneşlenirken, motorlu birisi önümden geçti ve Erkana çok benziyordu. Ama güneş gözlüğü taktığı için bütün emin olamadım. Aynı birey akşam üzeri bütün ters güzergaha doğru geçince, ben sabahları ve akşamları yola bakmaya başladım ve her gün geçiyordu. Birkaç gün sonra akşam geçerken ben bunu durdurdum, evet Erkandı. Beni görünce baya bir afalladı, “Oooo müdürüm!” deyip elime sarıldı. Dükkana davet ettim. Güzel beşten sonra, “Birkaç gündür görüyorum ama emin olamadım, her gün bu sokaktan nereye gidiyorsun?” diye sordum. Yeni taşınmışlar, evi sokağın sonundaki varoş semtinde imiş ve başka bir fabrikada aşçı olarak çalışıyormuş…

Baya bir hasret giderdikten sonra, motoruna bindi, giderken de, “Müdürüm, ailece te görüşelim, buralarda hiç çevremiz yok, herkes kendi halinde, bari sizinle gidip gelelim, hanımın ve çocuğun çok canı bunalıyor!” dedi. Okeyleştik ve “İstediğiniz zaman emredin gelin!” dedim. Akşam vaziyetten eşime de bahsettim. Bu arada ben 8 senelik evliyim ve 4 yaşında bir çocuğum var. Erkanın da hemen bir çocuğu olmuş ve bir buçuk yaşına girmiş. Eşim, “Olabilir, şayet hanımı kafadengi birisi ise, benim de canım bunalıyor hakikatinde, benim içinde iyi olur.” dedi. Erkan birkaç gün sonra dükkanın önünden motorla geçtiğinde bu sefer artta başörtülü, pardesülü kapalı bir bir bayan ve kucağında bir çocuk vardı. Büromda olduğum için onlar beni görmedi, ama ben çok afallamıştım, karısının kapalı biri olabileceğini hiç düşünmemiştim ve ilk kere görüyordum, fakat çok süratli geçtikleri için doğru dürüst görememiştim.

Cumartesi akşam üzeri Erkan dükkana uğradı ve “Müdürüm, müsaitseniz Pazar günü size gelmek istiyoruz?” dedi. Karıma telefon açıp müsait olup olmadığımızı sorduğumda, karım da, “Müsaitiz müsaitiz, emretsinler gelsinler, hatta azıcık erken gelsinler kahvaltıyı da beraber yapalım!” dedi. Pazar günleri işyerini açmıyordum, Pazar sabah erkenden kalkıp unlu mamül fırınına giderek Simit, Poaça ve Börek aldım ve beklemeye başladık. Saat 10:00 gibi geldiler, kapıda karşıladık. İçeri geçtiler, “Hoşgeldin!” diyerek eşine elimi uzattım ve tokalaştık. Ama ne tokalaşma! Elleri ateş gibi yanıyordu! İçten bir biçimde, “Ben Hayriye!” dedi. “Ben de Nahit!” dedim ve ilave ettim, “Bu arada siz hastalanacaksınız sanırım, ateşiniz var!” dedim. Hayriye hafif tebessümerek, “Yok, benim natürel halim bu!” dedi. Erkan da, “Müdürüm ben kışın soba kullanmıyorum, Hayriyenin deriyi çok sıcaktır!” dedi, gülüştük. Hayriye minyon tipli, hafif çukur gözlü, beyaz derili, suratı ve beden yapısı süper hoş bir kadındı. Ona bakmaktan kendimi alamıyor, fakat göz göze gelmeye de korkuyordum.

Kahvaltı masasına geçtik. Hayriye çocuğu yattırmak için yan odaya geçti. Bu arada biz masaya oturunca, ona benim karşımdaki sandalye kaldı. 5-10 dakika sonra geldi ve karşıma oturdu. Derin bir kahvaltı sohbeti, yaz olduğu için balkon kapısı sarih, hoş bir etraf, kakara kikiri 2 saat kadar masada kaldık. Hayriye kapalı olmasına karşın çok güzel sohbet, azıcık çekingen ama konuşkan birisiydi. Kahvaltıdan sonra biz balkonda koyu sohbete dalmışken, hanımlar bulaşık filan derken öğlen oldu ve hanımlar yanımıza gelerek pikniğe gitme önerisinde bulundular. Hazırlıklar yapıldı pikniğe gittik. Zamanımız çok hoş ve cümbüşlü geçiyor, bu arada samimiyetimiz çoğalıyordu. Piknikte çay içerken Hayriye bana, “Nahit ağabey, Erkan 3 yıldır seni öyle anlatıyordu ki, merakımdan çatlamıştım!” dedi. Erkan da söze girdi, “Ee o benim biricik müdürüm, bana çok babalık yaptı, ondan gördüğüm iyiliği babamdan görmedim ben, gerçi fabrikada destek etmediği tek emekçi yoktu, o fabrikadaki tam emekçilerin babasıydı!” dedi. Hayriye de, “Ağabey ne zaman bir gidişat olsa Erkan, şimdi Nahit müdürüm olacaktı ben bu hale düşmezdim diyor, seni anlata anlata tamamlayamıyor!” dedi. Bu arada eşim bir bana, bir Hayriyeye bakıyor, bir şeyler çözmeye çalışıyordu. Ben ise makûs duygulara girmemek için kendimi zorluyor, fakat Hayriyeden de gözümü alamıyordum. 19 – 20 yaşında, süper hoş bir hatun karşımda ve göz göze gelmemek için resmen kendimle savaşıyorum.

Akşam üzeri piknikten döndük, akşam yemeği filan derken saat 22:30 oldu. Herkes pikniğin de tesiriyle baya yorulmuştu. Bunlar, “Artık kalkalım…” dediler. Sabah kazançken minibüsle geldikleri için yeniden minibüsle gitmeleri gerekiyordu ben, “Olmaz, minibüsle yollamam, sizi ben vazgeçerim!” dedim. “Ya zahmet etme.” filan dediler. Ben de, “Hem evi de bilmiş olurum.” deyince itiraz etmediler. Eşime, “İstersen sen de gel.” dedim. Eşim, “Ben bitkinim, sen vazgeç gel.” dedi. Neyse ben bunları evlerine vazgeçtim. Otomobilden inerlerken çocuk Erkanın kucağında idi. Vedalaşırken yeniden tokalaştık, ama Hayriyenin elleri yeniden ateş topu gibi yanıyor ve içimi fena yapıyordu. Elimi vazgeçmeden, “Nahit ağabey her şey için çok teşekkürler, çok hoş bir gündü, en kısa zamanda biz de sizi bekliyoruz!” dedi. Bu arada gözlerimin içine bakıyordu, durduğum yerde yarağım kazık gibi olmuş, suratım kızarmıştı. “Ağabey sen bana diyorsun ama sen hastalanacaksın, suratın kıpkırmızı ve terliyorsun!” dedi. Ben de güneş çarpmış olabileceğini söyledim. Vedalaştık ve ben eve döndüm.

Eşim geceliğini giymiş uyumuş, yatakta beni bekliyordu. Soyundum ve yatağa girdim. Azıcık sohbet ettik, onları nasıl bulduğunu sordum. Çok hoşlandığını, iyi insanlar olduğunu ve konuşabileceğimizi söyledikten sonra bana mantıklı mantıklı bakarak, “Umarım bu düşüncelerim suratından beni pişman etmezsin!” dedi. Eşim çok kıskanç bir yapıya sahiptir. “Ne demek istiyorsun?” dedim. “Kız çok hoş ve sana da çok hayran kaldı!” dedi. “Ne ilgisi var? Kocası anlatmış, o da merak etmiş, ne var bunda?” dedim. “Daha çok acemi, sen yeniden de dikkat et!” dedi. “Mübalağa Etiyorsun! Dinlemedin mi, bana Ağabey diyor, ayrıca kapalı birisi!” dedim. “Orası öyle, ama ne öğreneyim, o kadar hoş ki çekemememek elde değil!” dedi. Ben de, “Sen onu hoşsun karıcığım!” diyerek dudaklarından öptüm ve amını avuçladım ve okşamaya başladım. Sonra karımın külodunu çıkardım, amını yalayıp, az evvelki elin sıcaklığının ve konuşmalarında tesirinde kalarak kazık gibi olmuş yarağımı karımın amına geçirdim. Karım, “Offfffff, işte bu mizacına bayılıyorum senin, ne zaman usumdan geçse yarağını amımda buluyorum!” diyor ve dudaklarını ısırıyordu…

Ben ise Hayriyeyi siktiğimi hayal ediyor, karıma köklüyordum. Karım zevke gelmiş deliler gibi inliyor, “Ben bu yarağı kimseyle paylaşamam! Bu yarak bana ait! Sakın o karıyı sikeyim deme!” diyor, kendi şüphelerini dillendiriyordu. “Karıcığım merak etme, Hayriye karşımda soyunup bacaklarını ayırsa dahi dönüp bakmam!” diyerek karımın amına pompalıyordum. Karım, “Ben seni bilmezmiyim? On yıldır yediğim bu yarağı tanımazmıyım? Öyle bir fırsatı kaçırırmısın sen, bulduğun ilk fırsatta koyarsın kızın amına!” diyor, beni daha da azdırıyordu. 20 dakikadır karımı sikiyordum ve artık son noktaya yanaşmıştım, süratle pompalıyor, “Merak etme aşkım, siksem dahi bana senin kadar zevk veremez!” diyerek karımı rahatlatmaya çalışıyordum. Karım ise ikinci kere boşalıyor olmanın zevkiyle, “Sik kocacığım sik, bu yarağa helal olsun, bu yarak ne Hayriyeler hak ediyor! Offfff deliriyorum, pompala kocacığım, kökle amıma!” derken, korunmadığı için, yarağımı son bir atakla karımın amından çektim ve göbeğine boşaldım. Soluk soluğa kalmış bir gidişatta üzerinde 2-3 dakika hareketsiz kaldım, sonra yanına uzandım. Karım dudağıma bir öpücük kondurarak, “Az evvel söylediklerimi sakın ciddiye alıp ta kıza birşey yapayım deme haa! Sana emin olmaz, izin verdiğimi filan düşünürsün!” diyerek tebessümdü.

Aradan 3-4 gün geçmişti ama Hayriye bir cinsli usumdan çıkmıyor, resmen tam gün düşüncemi işgal ediyordu. Ellerinin sıcaklığı usuma geldikçe yarağım kalkıyor, elleri böyleyse acaba amı nasıldır bunun diye düşünmeden edemiyor, bir yandanda dostumun karısı hakkında böyle düşünceler taşıdığım için kendime kızıyor, muhteşem bir kabahatlilik duygusu yaşıyordum. Bütün bir çelişki içindeydim. Bir akşam zamanı bütün dükkanı kapatmayı düşünüyordum ki, Hayriye sokağın karşı kaldırımından kucağında çocuk ile yavaş yavaş yürüyerek evlerinin ters doğrultusuna doğru gidiyor ve sık sık arda dönüp bakıyordu. Hemen koşarak yanına gittim ve arttan, “Hayriye?” dedim. Sanırım sesimi tanıyamadığı için birden irkildi, beni görünce de azıcık gevşedi. “Bu saatte böyle yaya nereye gidiyorsun? Hayır mı?” dedim. “Ağabey sorma ya, Erkan gece vardiyasında çalışıyor, işe gitti, ben de annemlere gidiyorum. Minibüsü beklemeyeyim, yavaş yavaş yürüyeyim dedim, ama hep dolu geçiyorlar, almadılar, buraya kadar geldim.” dedi. Ben de, “Yorulmuşsun, gel azıcık dinlen, böyle olur mu, o kadar yol kucağında çocukla yürünür mü, gel hadi!” diyerek çocuğu kucağından alarak, azıcık da emrivaki bir tutumla işyerime götürdüm…

Hayriye yorulmuş, kan ter içinde kalmıştı. Soğuk bir kola ikram ettim. “Ağabey ben almasaydım, geç oluyor, şimdi minibüsler nöbete düşerse çok geç kalırım!” dedi. Ben de, “Merak etme, seni bu saate minibüsle gödermem, ben vazgeçerim, rahat ol, al şunu iç, serinle azıcık!” dedim. “Nahit ağabey zahmet etme, ben minibüsle giderim!” dedi. Ben kaşlarımı çatarak, “Seni bu saatte böyle yollamam, sonra Erkan dinlerse bana kırılmaz mı?” dedim. Hayriye de naçar, “Peki ağabey!” dedi ve kolayı aldı. Çocuk uyuyordu, koltuğa yatırmıştım. Sohbete başladık, bütün karşımda oturuyor ve havadan sudan konuşuyorduk. Ben ise yeniden gözümü dikmiş öyle derinlere dalmıştım. Birkaç kere göz göze geldik. Ben hep gözümü kaçırıyordum ve sonuncuda kaçıramadım, bir an suskunluk oldu, 10-15 saniye gözgöze bakıştık. Bu kere o gözünü kaçırdı, ben hemen toparlanmaya çalıştım, ama bu arada masa altında benim yarak yeniden kazık gibi olmuştu. “Ağabey ne zaman kapatıyorsun?” dedi. Ben de, “5-10 dakikaya kadar kapatırım, gideriz!” dedim. Bu arada yukarıyayı evi aradım ve bir işim olduğunu, bir yere kadar gidip geleceğimi ve merak etmemelerini söyledim.

Masanın altından yarağımı düzenledim, şayet anlarsa rezil olacağımı düşündüm ve durgunlaşmak için birkaç dakika dikkatimi dağıttım, masadaki evrakları dosyaları filan derledim. Uysallaşınca da, “Hadi kalkalım!” deyip çocuğu kucakladım ve arabaya kadar ben götürdüm. Arabaya varınca çocuğu almasını, kapıları kalemtıraşımı söyledim. Çocuğu alırken ben azıcık utangaç davrandım, ama o çok rahattı ve yaklaştı, çocuğu sıkı yakalayabilmek için sarılarak alırken, benim kolumun birisi çocukla onun arasında kaldı ve pardüsünün üzerinden taş gibi göğüslerini ilk kere sezerken neredeyse kalp krizi geçirecektim. Kapıları açtım, arkaya binmek istedi. “Aşk olsun, bu da ne demek oluyor? Hakaret sayarım bunu!” deyince, “Ay ağabey özür dilerim, böyle düşüneceğini öğrenemedim!” dedi ve ön tarafa geçti. Neyse yola çıktık, bu arada hava iyice kararmıştı. Ben çabuk etmiyor, yolu uzattıkça uzatmaya çalışıyorum. Gideceğimiz yer sıradan trafikte yarım saatlik yoldu, ama akşam trafiği de işin içine girince baya bir uzadı. Trafik durunca, ben kucağındaki çocuğun yanağını okşamak gerekçesiyle onu yaklaşıyor, zaman zaman kazara olmuş gibi göğüslerine elimi sürtüyordum…

Çaktırmadan kalkmış yarağımı düzenledim ve mevzu açılsın diye, “Demek Erkan benden çok behsetti ha, öyle mi?” diye sordum. “Sorma Nahit ağabey, seni yere göğe sığdıramıyor, ben de merakımdan çatlıyordum.” dedi. “Eee merakın geçti mi? Nasıl, merak ettiğin kadar varmıymışım bari?” dediğimde, bir iki saniye sustu ve “Evet, çok iyi bir insansınız!” dedi. “Teşekkür ederim, sizde iyisiniz, Erkanı severim, çok saygılı çok efendi bir çocuk. Onla evli olğun için çok kaderlisin! Eminim iyi bir kocadır!” diye zarf attım. Hayriye yeniden bir iki saniye sustuktan sonra, “Eh işte, öyledir…” dedi. “Ne demek şimdi bu? Nasıl eh işte? Evliliğinizde mesele mi yaşıyorsunuz?” diye sordum. “Ağabey evlilik olur da mesele olmaz mı?” dedi. “Hayırdır, büyük bir mesele mi? Bak üzüldüm şimdi, oysa ben sizi çok mutlu görmüştüm.” dedim. “Yok, tabi ki mutluyuz, ama bizim de kendimize göre meselelerimiz var tabi, azıcık özel meseleler Nahit ağabey.” dedi.

“Bana güvenebilirsin, şayet paylaşmak istersen seni dinlerim ve elimden geldiğince de çözümü mevzusunda takviyeci olurum, ayrıca bende gizem olarak kalır, bu mevzuda bana güvenebilirsin!” dedim. “Nahit ağabey sana güvenmesem bu kadarını da söylemezdim zati, ama güvensem de daha aşırısını anlatmam doğru olmaz.” dedi. “Peki sen öğrenirsin!” deyip, torpidodan bir kartvizitimi çıkardım ve uzattım, “Şayet çok daralır da konuşmaya gereksinim dinlersen çağrı vazgeç, ben seni ararım!” dedim. Kartı aldı, “Tamam ağabey, ararım!” dedi. Bu arada suratı değişmiş, üzüntü, utanma, çekinme ve fobi karışımı ilginç bir ifade almış, gözlerini karşıya dikmiş anlamsızca yola bakıyordu. Bir kart daha çıkardım ve bir kalemle beraber uzattım, “Buna da sizin numarayı yaz, bende de sizin numaranız bulunsun.” dedim. Numarasını yazdı ve uzattı. Baktım ev numarasını yazmış yalnızca, “Cep numaranı da yazsaydın.” dedim. “Ben cep telefonu kullanmıyorum, hep evde olduğum için lüzumum olmuyor.” dedi. “Peki tamam!” dedim.

Bu arada gideceğimiz yere varmıştık. Hayriyeye otomobilden inmeden ona, “Sen makûs görünüyorsun, büyük bir meseleniz var sanırım?” diye sordum. “Yok bir şey ağabey, sonra anlatırım!” dedi. “Tamam o zaman, yarın kesinlikle telefonunu bekliyorum, anlatacaksın bana!” dedim. “Tamam! Erkan öğleden sonra saat 2:30 gibi evden çıkıyor, ozaman ararım.” dedi. “Tamam o zaman saat 2:30 dan sonra telefonunu bekliyorum, kesinlikle ara bak! Bu arada sen geri nasıl döneceksin, saatte epeyce oldu?” diye sordum. “Ben bu gece burada kalacağım ağabey, kardeşimin düğün hazırlıkları var, yarın alışverişe çıkacağız, alışverişten sonra oradan dolaysız minibüsle dönerim eve. Ağabey çok teşekkür ederim, sana zahmet oldu bu geç saatte.” dedi. “Ne zahmeti canım, ne olacak ki, ne zaman otomobillik bir gidişat olursa, gece gündüz farketmez, aramazsan incinirim!” dedim ve tokalaşmak için elimi uzattım. Çocuğun başını dizine koydu ve tokalaştık. Eli elimde, “Yok bu sıcaklık sıradan bir şey değil!” diyerek tebessümdüm. “Ağabey benim elim hep böyledir, pek tokalaşmam ama kimle tokalaşsam çocukluğumdan beri hep bunu söylüyorlar, demek ki sıcak kanlı birisiyim!” diyerek o da tebessümdü ve otomobilden indi.

Hemen geri döndüm, ama içim içime sığmıyordu, eve nasıl vardım öğrenmiyorum. Gözümün önünden gitmiyordu, ertesi gün öğlene kadar bana bir sene kadar uzun geldi. Saat 14:30 gibi çıktım dışarıya ve Erkanın geçmesini bekliyorum, ama geçmedi. Saat 15:30 oldu, ne Erkan geçti ne Hayriyeden telefon geldi, kafayı yiyordum. Masama geçip koltuğuma oturup gözlerimi saate diktim, kulağım telefonda. Saat 16:15 oldu halen telefon yok. Ne olursa olsun ben arayacaktım, şayet Erkan açarsa Haftasonu müsaitseniz, ya siz gelin, yada biz gelelim deyip bir biçimde olayı kapatacaktım. Kaldırdım telefonu, çevirdim numarayı, daha ilk çalışının ilk saniyesinde telefon açıldı…

“Alo.” dedim. Hayriyeden titrek ve kısık bir sesle cevap geldi, “Alo?” dedi. “Ben Nahit, Erkan evde mi?” diye sordum. “Yok Nahit ağabey, 14:30’da gitti o.” dedi. “Buradan geçmedi, kapıda bekledim ama göremedim?” dedim. “Ağabey motorla gitmedi, servisle gitti, klasikte servis alıyor onu, ara gizeme motorla gidiyor.” dedi. “Kavradım. Hani arayacaktın, neden aramadın?” diye sordum. “Aramadım işte…” dedi. “Neden? Hani konuşacaktık?” diye sordum. Kısa bir suskunluk oldu, “Boşver Nahit ağabey, konuşmayalım!” dedi. “Hmmm. Pardon, sanırım aramakla ben yanlış yaptım. Ben konuşacağımızı, bana kasvetlerini anlatacağını düşünmüştüm.” dedim. Yeniden kısa bir suskunluktan sonra, “Ağabey hangi sıfatla dinleyeceksin benim meselelerimi, başka bir deyişle sana neden anlatayım, seninle neden konuşayım bunları?” dedi. “Arkadaş olduğumuzu düşünüyordum ben.” dedim. “Tamam ağabey arkadaşız, ama aile arkadaşıyız, meselelerimizle seni meşgul etmek istemem.” dedi.

“Sen öğrenirsin, ama akşam da dediğim gibi, şayet anlatmak, boşalmak istersen dinlerim ve anlattıklarını da bir gizem olarak gizlerim burada boşalmak sözcüğünü özellikle kullanmıştım, her şeyi içine atmak sıhhatine hasar verebilir, insanda bazen dışa vurma lüzumu doğar.” dedim. “Ya elbette konuşmaya lüzumum var, elbette birilerine anlatsam rahatlarım, ama bu neden siz muhtemeliniz? İşte benim kafamı karıştıran bu, yoksa birileriyle kasvetimi paylaşmayı ben de isterim.” dedi. “Sen öğrenirsin, kime güveniyorsan onunla paylaşırsın, güvendiğin birisi varsa ona anlat, ama içinde yakalama. Akşam bir ara çok makûs oldun, o halin usumda kaldı, üzüldüğüm için aradım, onun için anlatmanı istedim, bana güvenebileceğini düşündüm.” dedim. “Güveniyorum…” dedi. “Güveniyorsan anlatırsın.” dedim. “Şimdi değil, ama belki daha sonra anlatırım.” dedi. “Peki ne zaman istersen anlatabilirsin, bilesin ki ben dinlemeye hazırım!” dedim. “Tamam ağabey bunu öğrenmek içimi hafifletti.” dedi.

“Seni tutmayayım, şayet işin varsa kapatabiliriz.” dedim. “Yoo işim yok, çocuk uyuyor zati.” dedi. “İyi, benim de canım bunalıyordu, mahzuru yoksa öylesine sohbet edelim.” dedim. “Mahzuru yok…” dedi. “Alışverişi yaptınız mı?” diye sordum. “Evet yaptık, çok hoş şeyler aldık.” dedi. “Senin hoş şeylere lüzumun yok ki.” dedim. “Bana değil, kardeşime aldık… Azıcık suskunluk oldu Hem benim neden hoş şeylere lüzumum olmasın ki?” diye sordu. Sustum, terledim ve titremeye başladım. Titrek bir sesle, “Sen zati çok güzelsin, extra hoş bir şeye lüzumun yok!” dedim. Yeniden kısa bir suskunluk deri sonra, “Ciddi ben güzelmiyim?” diye sordu. “Hemde çok!” dedim. “İltifatın için teşekkür ederim, bunu dinlemek çok hoş!” dedi. Hayriyenin bu sözleri bana cesaret vermişti, artık balık oltaya geliyordu, “İltifat değil, gerçekten çok güzelsin, hatta hayatımda gördüğüm en hoş kadınsın!” dedim. “Yok artık, o kadar da abartmayın lütfen!” dedi. “Mübalağa Etmiyorum!” dedim. “Nerem hoş ki?” diye sordu. “Suratından başka nereni gördüm ki?” deyince gülüştük…

“Beni hoş bulmana sevindim Nahit ağabey!” dedi. “Meseleniz bu mu yoksa, Erkan seni hoş bulmuyor mu?” diye sordum. “Yok, o da hoş olduğumu söyler ara gizeme.” dedi. “Hmmm, yakalatamadım!” dedim. “Ağabey sonunda konuşturacaksın beni, bizim meselemiz sağlık meseleyi!” dedi. “Nasıl başka bir deyişle, sağlık derken? Yoksa hastamısın? Demiştim sana bu sıcaklık sıradan değil diye.” dedim. “Yok ağabey, mesele Erkanda, bende değil!” dedi. “Öylemiiii? Peki nesi var? Hemen rehabilitasyon ettirelim, ağır bir hastalığı filan mı var? Hekime gittiniz mi?” diye sordum. “Hayır gitmedik! Zati mesele de bu! Hekime gitmemesi!” dedi. “Nasıl başka bir deyişle? Niçin gitmiyor ki?” dedim. “Gitmiyor işte!” dedi. “Ben götürürüm onu, sen hastalığını söyle bana!” dedim. “Gitmez ağabey! Utanıyor!” dedi. “Yahu sıhhatin utanması mı olur, bu nasıl bir anlayış, hekime gidilmez mi, nesi var bunun? Tüberküloz mu? Kanser mi?” diye sordum. “Yok ağabey, öyle bir şey değil, erkekliği ile alakalı…” dedi.

İşte tuzağıma düşmüştü. Azıcık suskunluk oldu. “Hmmm, sanırım kavrıyorum, ama sağlık sağlıktır, ben öyle düşünürüm, şayet rehabilitasyonu olan bir rahatsızlıksa gitmeli hekime!” dedim. “Ağabey özür dilerim, ama bir şey soracağım, tamam ben sana güveniyorum, ama aynı zamanda da senden utanıyorum, azıcık sarih konuşsam ayıp olur mu?” dedi. “Ne ayıbı yaa! Sen ne saçmalıyorsun, ayıp filan olmaz, istediğin gibi konuş! Anlat şimdi, nedir mesele?” dedim. “Ağabey Erkanın erken boşalma meseleyi var!” dedi. “Öylemi? Hmmm, anladıımm, peki ne kadar erken?” diye sordum. “Çok erken! Dakika dahi sürmeden! Bir keresinde içine dahi giremeden 3 kere boşaldı, dördüncüde de içine girer girmez boşaldı ve o günde çocuk kaldı. Hakikatinde gerdeği de o gün yapmış olduk, başka bir deyişle düğünden 2 ay sonra! Ara gizeme söylüyorum hekime gidelim diye, hekime gideceğimize beni öldür diyor.” dedi.

“Hmmm, gidişat baya korkunçmuş, senin ismine nekadar üzüldüğümü bilemezsin!” dedim. “Nahit ağabey bana bunları anlattırıyorsun da, peki yengemle sizin sevişmeniz nekadar sürüyor? Ne sıklıkta yapıyorsunuz?” diye sorduğunda bir üst Level’e geçtiğimizin göstergesiydi bu sual. Zafer kazanma yolunda ilerliyordum. Konuşmanın bundan sonrasını iyi yönlendirebilirsem, Hayriyeyi kesin sikebilecektim. “Yengenle hemen hemen hergün sevişiriz ve 20-25 dakikadan yakala da 1 saati geçer bazen!” dedim. Hayriyenin afallamışlığını telefondan dahi sezebiliyordum, “Yok yaa? Okadar sürüyor mu ağabey? Okadar vakit yengemle ne yapıyorsunuz?” diye sordu. “Zamanımız kısıtlıysa hemen yengene girerim ve 20-25 dakika yaparım yengeni, fakat zamanımız bol olduğunda, yarım saate yakın birbirimize Oral yaparız, 69 yaparız, Rus işi, Fransız işi yaparız, Amerikan işi yaparız, farklı Fantaziler yaparız, Dirty Talking yaparız, birbirimizi birer ikişer defa Orgazm ettikten sonra Finali Doggy veya Jokeyle yaparız!” dedim. Öğrenerek bu sözcükleri seçmiştim!.

Hayriye, “Oral? 69? Dörti Tolkink? Jokey? Dogi? Rus işi…? Ağabey anlatacaksan Türkçe anlat da anlayayım!” dedi. “Oooo, pardon canım! Haklısın! Örneklelerle anlatsam daha iyi olur hakikatinde, fakat azıcık sarih saçık olur, mahzuru var mı?” dedim. “Yoo, mahzuru yok, istediğin gibi anlat ağabey!” dedi. “Bak şimdi, sevişmeden evvel, başka bir deyişle sikişmeden evvel, ön sevişme denilen birşey var, 69 bunlara en hoş misal. 69’u sana şöyle açıklayım: Mesela ben yatakta sırtüstü uyuyorum, sen de benim üzerime ters uyuyorsun, ben seninkini yalarken, sen de benimkini yalıyorsun. Bunları yaparken de Dirty Talking yapıyoruz, mesela, Yarrağımı iyi yala Orosopu! Taşaklarımı em amına koduğumun Kaltağı! Azıcıktan senin bu daracık amcığını sikip parçalayacam! Domaltıp, osurta osurta sikecem seni Fahişe! Yarak hastası azgın Orospu seni! diyorum. Sen de, Sik böl amcığımı koca yaraklı sikicim, erkeğim, kökle amıma, geçir yarrağını! filan diyorsun!” dedim…

Hayriye belliki bu kadar da sarih beklemiyordu, sesi kesilmiş, telefonda süratli süratli soluk alışını dinleyebiliyordum. Muhtemelen eli amına gitmişti. Gerçi benim de elim sikimdeydi. Birkaç saniye sessizlikten sonra Hayriye heycanla ve titrek bir sesle, “Eee, sonra…?” diye sorunca, bir üst Level’e daha geçmiş olduk ve anlatmaya devam ettim. Artık resmen telefonda sekse dökmüştüm işi, “Bak mesela, amın kıllı mı?” diye sordum. Hayriye burnundan soluyarak, coşkuyla, “Yok değil, devam et lütfen!” dedi. “Ohhh, başka bir deyişle amın kaymak gibi, kaymak gibi amlara bayılırım! Amının dudaklarını ağzıma alıp sündürüyorum, emiyorum, amcığına dilini sokuyorum, götünün deliğini parmaklıyorum! Sen de yarağımı süratli süratli emiyor, aynı zamanda amını suratıma bastıra bastıra sürtüyorsun. İkimiz de birbirimizin ağzına boşalıyoruz, ben senin amının sularını yalarken, sen de benim döllerimi yalayıp yutuyorsun!” deyince, Hayriye köpek gibi soluyarak, telefonda inlemeye başladı. Çok geçmeden, Hayriyeden “Ağıhhhh Ihhhhh…” diye bir inleme çıktı ve hiç birşey söylemeden telefonu kapatıverdi. Kesin Orgazm olmuştu ve utancından kapatmıştı telefonu. Bu arada ben de küloduma boşalmıştım!

Ertesi gün yeniden aynı zamanda aradım. Hemen açtı yeniden telefonu, “Alo?” dedi. “Alo benim, Nahit! Dün yanılgı ettim sanırım, özür dilemek ve vedalaşmak için arıyorum, söz birdaha aramayacam! Kendine iyi bak, bye!” dedim. Hayriye hemen, “Dur kapatma!” dedi. “Efendim canım?” dedim. “Şayet dünkü bir hataysa, bu yalnızca senin yanılgın değil, bunu ben de istedim! Bana kızma, dün çok ilginç oldum, ondan kapattım telefonu! İlk kere kendimi asıl bir kadın gibi hissettim, ne olur konuş benimle. Beni birdaha aramazsan, ot gibi yaşamaya mahkum olurum, hayatımda hiç coşku kalmaz!” dedi. Hayriye bütün istediğim kıvama gelmişti, azıcık daha üstüne gitmeye karar verdim ve “Bak canım, bu yaptığımızın yanlış olduğunu ve de sonunun nereye varacağını sen de öğreniyorsun, en iyisi burda tamamlayalım bu işi!” dedim. Hayriye ağlamaklı bir ses tonuyla, “Bunu bana yapma! Şayet dilenmemi istiyorsan dilenirim! Ne yapmamı istersen yaparım, nasıl olmamı istiyorsan öyle olurum! Altına yatmaya dahi hazırım! Orospun olurum! Kaltağın olurum! Yarağını yalarım, döllerini yutarım! Erkeğim benim, sikicim benim! Domalt sik beni! Geçir yarağını amıma! Götümü sik, böl!” deyince, dünkü kaldığımız yerden telefon seksine devam ettik…

Takribî bir hafta süresince hergün telefonda seks yaptıktan sonra, dostumun o kapalı ve çekingen karısı Hayriye, artık bütün bir Orospu gibi olmuştu ve artık gerçekten sikilmek istiyordu. Ben de dayanamıyordum artık ve nezamandır suratını görmemiştim, “Yarın sabah işyerime uğrasana aşkım, seni çok özledim!” dedim. “Kocam evde, çıkamam!” dedi. “Karımdan yemek tarifi almaya gideceğini söylersin, 5 dakika görsem yeter!” dedim. “Tamam bakarız!” dedi. Ertesi sabah saat 08:45 gibi işyerime geldiğinde içim içime sığmıyor, deliriyorum. Hemen kapıyı kilitledim, pancurları indirdim ve yanına geçtim. Aman yaradanım o ne hoşluk! Hafif bir makyaj yapmış, başında desenli saten bir başörtüsü vardı. Pardesüsünü çıkardığında, üzerinde beyaz sıfır yaka bir badi, altında topuklarına kadar inen, tüm hatlarını emin eden, kırmızı dar bir etek. Direk yanına vardım, ellerimi uzattım, ellerimi yakaladı. Koltukta oturuyordu, kendime doğru sürükleyerek kaldırdım ve direk dudaklarına yapıştım…

Deliler gibi öpüşüyoruz. “Aşkım gel arka odaya geçelim!” dedim, elini yakaladım, arkadaki minik odada Kanepe vardı, hemen oraya girdik. “Dur yapma, yakalanırsak rezil oluruz!” dedi. “Aşkım ben o tehlikeyi alacak kadar istiyorum seni! Ya sen?” dediğimde, eteğini kaldırdı külodunu sıyırdı, Kanepeye yattı ve “Ben de kocamı ve çocuğumu evde vazgeçip sabahın âmâsında karından yemek tarifi almak gibi sudan gerekçeyle buraya gelecek kadar istiyorum! Hadi sik beni!” dedi. Hemen amına yumuldum, bir iki dil darbesi atmak için, fakat sanki hiç am yok, orada incecik bir çizgi varmış gibi duruyordu amcığı. Hayatımda siktiğim karının haddi hesabı yoktur, ama böylesini hiç görmemiştim, 3-4 cm uzunluğunda ince bir çizgi! Aşkım bu ne böyle?” dedim. “Ne var, ne oldu?” dedi. “Aşkım bence Erkanda mesele yok, bu amcığa giremeden boşalmak hastalık değil, kimse dayanamaz buna!” dedim…

Hayriye saçlarımdan yakalayıp beni kendine doğru çekti, “Çok konuşma şimdi karın filan kazanç, hadi aç şu amcığımı!” dedi. Benim yarak zati akşamdan beri kazık gidişatta, o amcığı da görünce damarlar patlayacak hale geldi. Hemen kafasını bolca tükürükledim ve Hayriyenin amına alt yukarıya sürtmeye başladım. Yarağımın kafasını amının dudaklarında sezince, Hayriyenin gözleri kaydı, “Aşkım, ilk erkeğim sen olacaksın, çok özledim bu anı, hadi sevgilim, geçir artık bana!” dedi. “Aşkım sen doğum yapmadın mı? Bu amcık sanki hiç açılmamış gibi!” dedim. “Sezeryanla doğurdum! Zati Erkan içine girdi bir kere dahi git gel yapmadan patladı, amımın gördüğü yarak bu kadar! Şimdi sen patlat, hadi göster kabiliyetini, Zifaf yaptır bana, acıt canımı!” diyerek habire üstüne sürüklüyordu. “Hazırmısın aşkım?” dedim. “Hazırım erkeğim! Hemde nasıl hazırım! Kavradın mı şimdi elimdeki ateşin nedenini?” dedi.

Yüklendim! Sanki yarağımla çarşaf yırtıyorum, o kadar dar amcık! Çeper güç yarısına kadar soktum, Hayriye kolunu ısırıyor, gözleri sım sıkı kapalı, sanki soluk almıyordu. Azıcık bekledim, kollarını açtım, parmaklarımı parmaklarına geçirdim, “Gözlerini aç sevgilim!” dedim, açtı. Göz gözeyiz, soluklarımız birbirine karışıyor, “Hadi kökle erkeğim!” diye inliyor. Bir daha yüklendim ve artık dibindeydim. Gözü gözümde, dişlerini sıkıyor ve öyle bir bakışı vardı ki, gözlerinden birer damla yaş başörtüsüne doğru süzüldü. Sikimi usulca geri çektim, tekerrür yüklendim. Birdaha, bir daha derken titremeye başladı. O tapılası hoşluk altımdaydı ve ben onu sikiyordum, hemde göz göze, inanamıyordum. Saatlerce öyle kalabilirdim, fakat çabuk etmeliydim, zamanımız çok dardı, başladım pompalamaya ve gözlerinin içine bakarak, “Aşkımsın! Sevgilimsin! Kadınımsın! Orospumsun! Fahişemsin!” diyordum…

Hayriye de, “Erkeğimsin! Sikicimsin! Vurucumsun! Hadi sik beni! Hadi kökle! Vur dibime! Ohhhh yedir yarrağını bana, hadi sik Erkanın karısını, hadi vur koçum, vur erkeğim, çatır çatır sik, doyur amımı! Ohhhh, ilk erkeğimsin! Kökle Orospuna! Kökle Fahişene! Hadi hadi sik beni! Sik dostunun karısını! Senin Orospunum hadi!” diyordu. Bir vakit pompaladım ve Hayriye epilepsi hastası gibi titreyerek Orgazm oldu ve “Ben bittim, hadi sen de boşal erkeğim!” dedi. “Korunuyormusun?” dedim. “Hayır, fakat patla amıma, fışkırt, dibimi dölle erkeğim!” deyince ben de öyle bir patladım ki, 15 yıldır böyle boşalmamıştım. 3-4 dk. içinden çıkmadan üzerinde yattım dudak dudağa. Sonra hemen kalktık derlendik. Pancurları ve kapıyı açtım hem sokağa bakıyoruz hem konuşuyoruz. “Harikaydın aşkım, bana kadınlığımı tattırdın!” dedi. “Sen de öyle aşkım, o nasıl amcık öyle, neredeyse hiç olmayacakmış, resmen yarağımı acıttın!” dedim. “Bendeki amcık amcık da, siken yarak olmayınca amcık ne yapsın? Aşkım ben gideyim artık, kimseyi şüphelendirmeyelim!” dedi. “Tamam aşkım, yalnız bu sikişi ben saymıyorum! Bu akşam geleceğim, seni evinde doya doya sikeceğim, olur mu canım?” diye sordum. “Aşkım çok korkuyorum gören olur diye!” dedi. “Yok ben kimseye görünmeden kazancım aşkım. Saat bütün 20:30 da sendeyim, tamam mı Hayriye?” dedim, “Tamam Nahit!” dedi, gitti.

Coşkuyla akşamı beklemeye başladım. Akşam saat 20:30 da evinin önünden geçerken cadde kapısının sarih olduğunu gördüm ve hemen içeri daldım. Kapıdan içeri girer girmez kapı arkamdan kapandı. Baktım kapıya sırtını dayamıs öyle bekliyordu. Evin ışıkları tamamen sönüktü, ancak cadde lambasının ışıkları pencereden sızıyor ve evin içini loş bir aydınlık kaplamıştı. Hemen kucağıma aldım ve odaya götürdüm hiç konuşmuyorduk. Öpmeye başladım. Usulca çömeldi ve gözlerimin içine bakarak fermuarımı açtı, yarağımı ağzına alarak öyle bir emmeye başladı ki, daha bir dakika olmamıştı, benim yarak beton gibi olmuştu dahi. Ben de onu yalamak istiyordum, yarağımı iki eliyle anladı, “Hayır ben bunu istiyorum hemen, sen sonra yalarsın, zamanımız çok nasıl olsa!” dedi.

Hemen birbirimizi soyduk, yere uzandı, “Hadi koçum! Hadi benim hovardam! Göster şu erkekliğini! Yarağa doyur şu amcığımı!” dedi. Hiç beklemedim, hemen bacaklarının arasında yerimi aldım, yarağımı amının dudaklarında alt yukarıya dolaştırmaya başladım. Hayriye delirmişti, kıvaranıyor, “Geçir kökle artık, ne olur dayanamıyorum, sok koca yaraklım, sok orospun olayım, sok artık!” diye dileniyordu. Öyle bir kökledim ki yarağımı, sanki agresif bir taşın deliğine sokmuşum gibi acı duydum. Onun ise çığlıkları evin içini doldurdu. Gözleri hafif kaydı, bayılacak sandım. Derin derin soluk alıyordu. Ben yarağımı amından usulca geri sürükleyip, çok sert bir biçimde tekerrür yüklendim. Kısık bir sesle inliyor, boynumu ve kulaklarımı yalıyor, minik ısırıklar konduruyordu. Ben süratlenmiştim, kısık kısık soluk alıyordu, “Vur erkeğim, dibime vur! Vur koçum! Sik, becer beni! Sen benim ilk erkeğimsin, yırt şu amımın yarak görmeyen yerlerini, yırt aşkım, kocacığım, koca yaraklı hovardam, sik böl amımı koca yaraklım, sikemeyenin amını böyle sikerler, off dayanamıyorum, içimi yakıyorsun, pompala canım, hadiiiiii geçirrrrr aslanım!” dedikçe hayvanlaşmıştım…

Hayriye amının adalelerini sıkarak sanki yarağımı vazgeçmemecesine eziyordu. Amcığı gevşeyeceğine sanki dahada bunalıyor, daralıyordu. Susmak öğrenmiyor, haykırıyordu, “Açım koca yaraklım, açım yarağa, açım sikilmeye! Of ne hoş sikiyorsun! Seni ilk gördüğümde amımdan akan suyu görseydin oracıkta Erkanın yanında tecavüz ederdin bana, Erkana da başımı yakalatırdın!” dedi. “Tutarmıydı?” diye sordum. “Böyle siktiğini görse eminim beni kendisi siktirir sana, zati tapıyor sana!” dedi. Bunları dinleyince kavradım ki, o hanım hanımcık, çıtı pıtı, kapalı kadının fantazi dünyası hudutsuzmuş, sikişirken konuşmak ve özellikle kocasını aşağılamaktan muhteşem zevk alıyordu. Hemen ben de buna destek etmeye başladım, “Senin o boynuzlu kocanın amına koyayım ben! Karısını siktiğimin pezevengi!” dedim.

“Oooohhh, eveeet, sik Erkanın karısını! Pezevenk kocamın sikemediği amına koyyy errkeğimmm. Sik, boynuzlat dostunu, Erkana boynuz taktır bana, sikicim sen ol, boynuzlu pezevengim o olsun, yırt amımı, yırt götümü, sana kendimi o pezevengin kucağında siktirmezsem bu yarrak bana haram olsun sikicim!” diye haykırıyordu. “Sen bütün bir Orospuymuşsun, amına koyduğumun Kahpesi, amının ateşi bedenine, eline vurmuş, anlasaydım ilk fırsatta güçle sikerdim seni, hain Fahişe!” dedim. “Evet tecavüz etmeliydin bana, güçle, haykırdıra haykırdıra, ağlata ağlata sikmeliydin, o gün arabanla dağa kaldırmalıydın beni!” dedi. “Sende bu Orospuluk varken seni daha öyle sikerim ki, o pezevenk kocanın boynuzları sokaklara sığmaz, merak etme!” dedim. “Ooohhh sik erkeğim Erkanın karısının tazecik amcığını! Daha bu orospu kocasının taptığı bu dostuna neler verecek!” dedi. “Neler vereceksin?” dedim. “Amcığımı verecem!” dedi. “Onu zati verdin amcık karı, dalga mı geçiyorsun, amına koyduğumun Orospusu seni!” dedim.

“Götümü de verecem, bakire el dokunmamış götümün de sahibi sen olacaksın erkeğim!” dedi. “İşte bu hoş!” dedim. “Götümü de siktirecem sana, fakat evvel şu doymamış amcığımı doyurmalısın, sik Nahitim! Sik erkeğim, hovardam benim! Oohhh! Kocam olacak o pezevengin boynuzları uzasın, dostunun altında amımı siktiriyorum, ohhhh! Hadi vur! Sakın durma! Oooof, aaaah dayanamıyorum, bana birşeyler oluyor, içim gidiyor, sakın durma, kökle birtanem, kökle! Ahhhh…” dedi ve titremeye başladı. Boşalmak üzereydi, zevk alması için yarağımı geri çektim, başının yarısına kadar çıkardım ve tekerrür kökledim ve öyle bir bastırdım ki, dibinde bekledim ve boşaldığını hissettim. Ben ise süratimi daha alamamıştım, kendimi sıkıyor boşalmamak için katlanıyordum…

Takribî 45 dakika sonra Hayriye dördüncü defa boşalırken, ben de patlamak üzereydim ve makina gibi süratlendim, “Geliyorum Orospu, nerene boşalayım?” dedim. Hemen bacaklarını sımsıkı belime, kollarını da boynuma doladı, gözlerimin içine bakıyor, sıktığı dişlerinin arasından, “İçime boşal koçum, içime boşal aslanım! Her yerim senin, istediğin yerime boşalabilirsin, ama evvel şu Orospunun döle susamış taze amını döllerinle bir sula, dostunun sikemediği karısını dölle, bu am senin döllerine kurban olsun, hadi sikicim, hadi fışkırt amıma, fışkırt döllerini!” dedi. “Ya hamile kalırsan?” deyince, “Offff, hadiii, fışkıırrrrt aşkımm, vazgeç kendini, hadiii ak içimeee, ak amımaa, ohhh hadi sikicim, yolla döllerini hadiii, kalırsam sana hamile kalayım, senin çocuğunu doğurayım, hadiiii!” diye bağırdı. Öyle tahrik olmuştum ki, artık bu sözler üzerine o anda patladım! Ama ne patlayış, amının içi, en ücra köşesine kadar dolmuştu. Sanki kısa bir baygınlık geçirdi…

O gece Hayriyeyi kezlerce siktim Götten de siktim! ve ilişkimiz 3 yıldır sürüyor. Her fırsatta amdan, götten, ağzından, neresi denk kazançsa orasından delice siktim. Şimdi benden hamile kalınca kocadene her şeyi anlatmış, kocası evvel kızmış, ama sonra naçar olduğu için kabullenmiş…

Bir yanıt yazın

mozaka.com maltepe escort ataşehir escort kadıköy escort anadolu yakası escort ümraniye escort şerifali escort atasehirescortlari.com ataşehir escort ümraniye escort kadıköy escort göztepe escort bostanciescort34.com kadıköy escort pendik escort kurtköy escort seks hikaye ankara escort kartal escort bostancı escort kadıköy escort escort bayan istanbul escort